![]() |
Düşünceleri hapsedemezsiniz. Öyle ki siz bile kendi düşüncelerinizi hapsedip, susturamıyorsunuz. Bunu fark ettiğinizde ise onlardan kurtulmak istediğiniz olabiliyor. İşte o zaman onlardan kurtulmanın tek yolu onları unutmak oluyor. Ama ya unutmayı da beceremezseniz? O zaman da onlarla yaşamayı öğreniyorsunuz. İşte bu aralar ben de unutamadığım düşüncelerimle yaşamayı öğrenmeye çalıştığımı itiraf edeyim. Beynimin içinde arılar gibi vızır vızır uçuyorlar. Dokunsam sokacaklar. Ne yapayım ben de kendi hallerine bıraktım onları. Ama onlar beni kendi halime bırakmadılar. Hilmi Yavuz'dan şu iki mısrayı fısıldayıp duruyorlar bana:
İnsan kendini özler mi?
Özler!
Evet, özler insan kendini. Ama dahası da vardı. Her şey bitmişti, fırtınalar dağılmış, kuruyan toprak sel sularıyla sonuna kadar doymuştu derken güneş ışıklarını göstermeye başladı ama doğmadı. Hep öyle olmaz mı zaten? Birden bu sözcükler soluklaşmaya, silikleşmeye başladı. Kaçmaması için tutmaya çalıştım. Olmadı. Aklım bir sallandı bir bulandı sonra duruldu. Bilmiyorum. Galiba bilincimin bir oynuydu bana. Bu 2 mısra dolaşıyor bu aralar zihnimde. Memnun muyum? Bilmiyorum. Hafiften de ürkmeye başlamadım değil kendimden. Bir soru. Ya gerçekten öyle miydi? Ama başka cevap yoktu, öyleydi zaten . Erdemdir dedim kabullendim. Ama bu düşünce arıları beni yine rahat bırakmadılar. Kelimeleri beynime kazıdılar ağırdan ve yavaştan daha narince.
İnsan kendinden kaçar mı?
Kaçar!
İlginç değil mi? Aslında değil. Şu an dahi kendinden kaçan bir insan paradigmasının taa kendisiyim. Niye ilginç olsun ki? Kendini özleyen ben, kendinden kaçan da ben. İnsan belki de kendinden kaçtığı için özlüyordu kendini. Evren bir noktaydı. Sonra Booooooom! Muazzam genişlikte bir kainat. Artık gezegenleri, yıldızları hatta karedelikleri bile vardı. Ama belki o da nokta halini özlüyordu. Zaten kıyamet teorilerinde de yok mu? Var mı? Var tabi! Söyleyeyim hemen. Evren ya gittikçe genişleyip soğukluk içinde yok olacak ya da içine doğru çökmeye başlayacak ve öyle yok olacak. Bu nokta halinden kaçan evrenin, kendini özlemesinden başka nedir ki? Bunun dışında ise bir seçenek daha var. Evrenin kütlesinin , genişlemeyi durdurması ve çöküşü başlatmayacak kritik bir değerde olması.Evren bunu belki yapabilir . Ya ben? Deniyorum. Sessizce ayak izlerini takip ediyorum geçmişimin ama bir sakladığı varmış gibi kaçıyor. Dar sokakların en ıssız köşelerine kadar arkasından koşuyorum hem de nefesim kesilinceye kadar. Herhalde yetişemeyeceğim. Buğulanan camlardan bakarcasına tanıyamıyorum artık kendimi. İşte orda,beliren gölgelerde gördüğüm de kim? Benim. Tam tutacak gibi olduğumda bir serap gibi kayıp gidiyor avcumun içinden hayallerim. Bu işin içinden çıkılmaz.Tek çarem. Kaçmak zorundayım ve kaçıyorum. Bir ben var benden içeri ama dışarıda kalan kim bilmiyorum. Her şeye rağmen ‘Benim sanki ben şimdi ne değilsem’ diyip sıyrılmaya çalışıyorum.
Ben kesinlikle bir ruh hastası değilim ve Hilmi Yavuz’a teşekkür ederim.
"Ama belki o da nokta halini özlüyordu. " Belki de...
YanıtlaSil